Orhangazi Masaj Salonu

Orhangazi Masaj Salonu

Orhangazi Masaj Salonu ABD’da CBS bile “eÅŸ zamanlı gerçek ses dijital tercüme” (SIMDIVOT) (Simultaneous Digital Voice Translation) tercümesi eÅŸliÄŸinde Talayman Bey’in o doyulması mümkün olmayan sohbetlerine haftada üç kere “prime time”da yer veriyor, hatta onu büyük kıtaya toptan aktarma etmek için olmadık teklifler yapıyordu. Kendisinde siyasal kariyerinin baÅŸlarını hatırlatan ilginç anılar uyandıran bu kıtaya kalıcı olarak gitmek ise Talayman Bey’in tercihi deÄŸildi. Ünü Dünya’ya yayılsa da “taÅŸ yerinde ağırdır” sözüne inananlardandı.

Amerika’da gençliÄŸin en raÄŸbet ettiÄŸi, en çok satılan tişörtlerin onun görüntüsünü taşıması veya “I Love The Talayman Show” benzer biçimde sloganlarla süslü olması, bu sonucuna hiçbir tesir yapmıyordu. Bu fenomenin de iyi mi aradaki on binlerce kilometreye raÄŸmen gerçekleÅŸebildiÄŸini Amerikan Halkla İliÅŸkiler Uzmanları bir türlü tam olarak çözemiyorlardı. Evet sonuçta Talayman Bey ABTV ÅŸeklinde her akÅŸam yalnız haberlere veya söylekiÅŸilere İbrahim veya Sezen’i çıkarma hastalığından muzdârip deÄŸildi. Her hafta minimum bir kere Dünyaca ünlü konuklar ağırlıyor, binlerce mil tayyare yolculuÄŸu icra eden ünlü kadın oyuncular, bilim adamları, politikacılar, sanatçılar, edebiyatçılar ve mankenler onun programında bir kere görünmek için can atıyorlardı.

Orhangazi Masaj Salonu

Orhangazi Masaj Salonu Fuat “Åžurdan Winsor Light alıp geliyorum” diyerek masadan kalktı. Selim bunun üzerine gözünü TV’den ayırdı, yan iskemleye çıkmış, masadaki artıklara pür dikkat kesilmiÅŸ siyah lekeli beyaz kediye daldı. Gözleri iyice açılmış, asılsızıp duruyordu. Selim onu fazla bekletilmeden Fuat’ın tabağındaki deve hörgücü filetosundan iki-üç parçayı alıp önüne attı. Kedi o anda yaÅŸamının anlamını nihayet bulmuÅŸ bir sokak serserisi gibi o kendine has atmalı-tutmalı boyun hareketleriyle yaÄŸlı ete yumulup parçalamaya baÅŸladı.

Sağında ve solunda iki kertenkele onu imrenerek izliyordu. Selim onları da fazla bekletilmeden, masadaki yeÅŸillikleri fırlattı. Sonrasında masaya bir on binlik düşüp ayaÄŸa kalktı, ceketini aldı ve ayrıldı. Metroya giderken kışın ilk habercisi ÅŸimal rüzgarı yanaklarını yalayıp uçtu. BeyoÄŸlu’ndan taksim’e doÄŸru yürürken saat gece biri hemen hemen geçmiÅŸti… İsmet İnönü Caddesi her zamanki gibiydi. Her tipten genç çiftler barlardan çıkmış, bağıra çağıra ÅŸarkılar söylüyorlar, ya da vitrinlerin önünde delicesine öpüşerek soÄŸuÄŸa karşı organik önlemlerini alıyorlardı. Hele ayakkabıcı Goya’nın önündeki çift, iÅŸi bayağı ileri götürmüştü.