Orhangazi Mutlu Son Masaj Salonu

Orhangazi Mutlu Son Masaj Salonu

Şimdi, kumsalda, Colin yü zü koyun yatmış, Mary de at biner şeklinde onun ü stü ne çıkmış sırtına gü neş yağı sü rü yordu. Adam, başını kollarına yanlamasına yaslamış, gö zlerini de kapamış, Ro- bert’in o gece karnına iyi mi vurduğunu ilk kere olarak anlatıyordu. Vakaı sü slemeden, kendi şimdiki yahut o andaki duygularına yer vermeden, yalnızca konuşmalarını, durdukları bölgeleri, olup biteni anımsadığı kadarıyla ve sırası ile aktardı. Bu arada Mary, insanın sırtını belinden Orhangazi Mutlu Son Masaj Salonu omuzlarına doğru ovmakta, kü çü k sert kasları, parmaklarının dairesel hareketleriyle yumuşatmaktaydı. Ensedeki iyice gergin veterlere vardığında, “Acıtıyorsun,” dedi Colin. Mary ise, “Hadi durma, hikâyeni bitir,” dedi. Tam kapıdan çıkarlarken Caroline’ın neler fısıldadığını anlatmaya koyuldu Colin.

Arkalarında, genç adamların mırıltıları  sü rekli yü kseliyordu, sonucunda bir kahkaha koptu -sinirlice, fakat keyifli bir kahkaha… Ve iki genç kız aralarında alçak sesle ve çabuk çabuk bir şeyler konuştular ve bir kahkaha daha, bu kere daha azca sinirli, daha alçak perdeden koptu. Bu insanoğluın da gerisinden, dü zenliye yakın aralıklarla kıyıya çarpan dalgaların ninnimsi sesi geliyordu; arada bir, aralıksız ü st ü ste çarpan dalgalann sesi ise, kinetiğin çö zü lmesi olanaksız karmaşıklığının gö stergesi olarak daha da uyuşturucuydu. Gö kyü zü ndeki gü neş, sonuna dek yü kseltilmiş mü zik gibi haykıyordu. Colin’in ağzından çıkan sö zcü kler kolay anlaşılmıyordu. Mary’nin hareketleri ise daha azca içten, daha ritmik olmuştu. Colin anlatmaya son verince Mary dedi ki; “kadının dediklerini işitmiştim.”

Orhangazi Mutlu Son Masaj Salonu

“O kadın, sanki hapis yatan bir mahkum şeklinde,” diye başladı Colin, sonra sesi kesinleşti: “Gerçek bir mahkum o.” “Biliyorum,” dedi Mary. Elleri, Colin’in boynuna gevşekçe çevrelenmişti ve ö ylece durarak, o gece balkonda Caroline ile aralarında geçen konuşmayı aktardı. Sonucunda adam sordu: “Bunu daha önce niçin anlatmadın bana?” Mary bir an duraksadı. “Sen neden daha ö nce anlatmadın bana?” insanın ü stü nden indi, ikisi de kendi havlulan üstünde oturup denize bakmaya koyuldular. Up uzun sü ren bir sessizlikten sonra Colin dedi ki; “kim bilir herif onu  dö vü yordur” Mary kafasını salladı. “Oysa… Gene… De…” yerden bir avuç kum alıp taneleri parmakları arasından yavaş yavaş ayaklarının ü stü ne boşalttı, “…Gene de hanım, gö rü nü şte çok…” sö zlerini tamamlamaktan kaçınır gibiydi.